12 Temmuz 2024 Cuma
Bugün Üstad Necip Fazıl Kısakürek merhumun muhteşem dizelerinden ilhamla siz değerli okuyucularımla, hassaten gençlerimizle köşemi paylaşmak istedim..
Öncelikle geleceğimizi inşa edecek Gençlerimize yönelik elbette hem maddi anlamda yetenekler kazandırtılmalı, hem de manevi anlamda ahlaki yönden geliştirilmesi gerektiğini ısrarla belirtmek istiyorum.
Silah sanayi, tüneller, yollar, sağlık, ihalar, sihalar vb….. muhteşem yatırımlar, projeler takdire şayandır. Katkıda bulunan emeği geçen kimler varsa, milyonlarca kez biz onlardan razıyız, Rabbim de onlardan razı olsun inşallah..
Fakat inanın bizi biz yapan ortak değerleri, gençlerimize kazandırtmak adına, ivedilikle işin ehli uzmanlar vesilesiyle icraata geçirmek zorundayız. Öteden beri bir gayret var, fakat yeterli olmadığını, bir plan ve program doğrultusunda gençlik meselesini her yönden ele almamız gerektiğini önemle arz etmek istiyorum. Aksi ileride telafisi çok zor bir duruma dönüşecektir.
Sayın Cumhurbaşkanımız yıllardır bu konuda uyarılarda bulunuyor ve uyarmaya devam ediyor. Milli Eğitimimizi daha güçlü kılacak, yerli ve milli hamlelerin acilen devreye girmesinin gerektiği hususlarında…
Ahlak eğitimi ve kültürümüzü okullarımızın yanı sıra, TV ler de, radyolarda başlatılmış olan, tarihe mal olmuş ceddimizi anlatan dizilerin yanı sıra, örfümüze, kültürümüze, inancımıza aykırı olmayan, İslam ahlak ve şuurunu vurgulayan yapımların artırılmasını talep ediyoruz.
İnancımızı, medeniyetimizi incitmeyecek tarzda senaryolarla, gençlerimize hem bilimsel hem de manevi anlamda katkıda bulunacak çalışmaların, projelerin artırılması..
Şimdi sizleri Üstad Necip Fazıl’ın hitabıyla baş başa bırakıyorum…
“Zaman bendedir ve mekân bana emanettir! ” şuurunda bir gençlik…
Devlet ve milletinin büyük çapa ermiş yedi asırlık hayatında ilk iki buçuk asrını aşk, vecd, fetih ve hakimiyetle süsleyici; üç asrını kaba softa ve ham yobaz elinde kenetleyici; son bir asrını, Allah’ın Kur’an’ında “belhüm adal” dediği hayvandan aşağı taklitçilere kaptırıcı; en son yarım asrını da işgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, Türkü madde plânında kurtardıktan sonra ruh plânında helâk edici tam dört devre bulunduğunu gören… bu devirleri yükseltici aşk, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi… Beşinci devrenin kapısı önünde dimdik bekleyen bir gençlik…
Gökleri çökertecek ve yeni kurbağa diliyle bütün “dikeyleri “yatay” hale getirecek bir nida kopararak “mukaddes emaneti ne yaptınız? ” diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik…
Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün davacısı bir gençlik…
…….
Emekçiye “benim sana acıdığım ve yardımcı olduğum kadar sen kendine acıyamaz ve yardımcı olamazsın! Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başıboş bırakılamazsın! “,
Kapitaliste ise “Allah buyruğunu ve resul ölçüsünü kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın! “, ihtarını edecek… Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrakine sahip bir gençlik…
Bir buçuk asırdır yanıp kavrulan, bunca keşfine ve oyuncağına rağmen buhranını yenemeyen ve kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığını, Türkün de yine Bir buçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını çözecek ve her sistem ve mezhep, ortada ne kadar hastalık varsa tedavisinin ve ne kadar cennet hayali varsa hakikatinin İslam’da olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna İslam âlemine ve bütün insanlığa numunelik teşkil edecek bir gençlik…
“Kim var! ” diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan, fert fert “ben varım! ” cevabını verici, her ferdi “benim olmadığım yerde kimse yoktur! ” duygusuna sahip bir dava ahlâkını pırıldatıcı bir gençlik…
Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nispette strateji ve taktik sahibi bir gençlik…
Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle, zifiri karanlıkta ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin bir gençlik…
………..
Bu gençliği karşımda görüyorum. Maya tutması için otuz küsur yıldır, devrim baz kodamanların viski çektiği kamıştan borularla ciğerimden kalemime kan çekerek yırtındığım, kıvrandığım ve zindanlarda çürüdüğüm bu gençlik karşısında uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allah’a hamd etme makamındayım.
Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim, manevî babanın tabutunu musalla taşına, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymandır.
Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!
Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es! ..
Allah’ın selâmı üzerine olsun! ”