22 Eylül 2023 Cuma
Ene duygusu Allah’ı tanımak için verilen bir duygudur. Nasıl ki insan kendinde olan özelliklerden kıyas yaparak çevresindekileri ve varlıkları tanır. Kendinde olmayan çevresinde olan özellikleri tanıması mümkün değildir.
Örneğin;
Anadan doğma işitme engelli olan bir insana sesleri tanıtmak mümkün değildir. İstediğiniz kadar sesleri tarif edin anlaması mümkün değil, çünkü elinde kıyaslama yaptıracak kulak denen bir ölçü aleti yoktur. Dolayısıyla kıyaslama yaptıracak kulak denen bir ölçü aleti olmadığı için Allah’ın kâinattaki bütün sesleri işittiğini de anlayamaz.
Anadan doğma görme engelli olan birisine ışığı, çevresindeki varlıkların görüntüsünü istediğiniz kadar tarif edin anlaması mümkün değil, çünkü elinde kıyaslama yaptıracak göz denen bir ölçü aleti yoktur. Dolayısıyla kıyaslama yapacak göz denen ölçü aleti çalışmadığı için Allah’ın kâinattaki bütün varlıkları gördüğünü anlayamaz.
Aynen öyle de;
Allah’ı tanımak için verilen bir kıyaslama aleti olan ene ile insanoğlu kıyaslama yapıp;
“Ben şu küçük hanemin sahibiyim. Allah ise bütün kâinat hanesinin sahibi ve Rabb’idir, ben cüzi kudretimle şu evi yaptım, Allah ise sonsuz kudreti ile kainat evini yapıp yarattı, ben cüzi ilmim ile bildiklerim sınırlıdır, Allah ise sonsuz ilmi ile her şeyi bilir, her şeye muttalidir.
Benim görme alanım sınırlı, Allah’ın görme alanı sınırsız her şeyi görür. Dağların, denizin, Dünya’nın, Güneş’in içindekini de, karıncanın midesindekini de görür.
Benim işitme alanım sınırlı, Allah’ın işitme alanı sınırsız her sesi işitir. Dünyadaki volkanik patlamaların, depremlerin, hortumların, güneşteki patlamaların seslerini de işitir. Karıncanın ayak seslerini de işitir, insanoğlu bu kıyaslamaları yapıp Allah’ı tanır.
İnsana Allah’ı tanıma aleti olarak verilen ene duygusu ile Allah tanıtılmazsa, “ene duygusu” nefis hesabına çalışır. Şeytanın da telkiniyle şişer de şişer. Ene, enaniyete dönüşür.
Enaniyet: İnsan’ın; Allah’ın kendisine ihsan ettiği nimetleri kendinden bilmesi, kendine mal etmesidir.
Benliğini “enaniyet” saran insan, nefis ve şeytanına uyarak Allah tarafından kendisine verilen akıl, fikir, hafıza, yetenekle; elde ettiği başarı, ilim, mal, mülk, mevki makam vb. hususları kendinden bilir, kendine mal eder, onunla övünür, onunla büyüklenir, gururlanır, kibirlenir.
Onları kendisine veren Rabb’ine karşıda büyük bir nankörlük yapmış olur. Oysa sahip olduklarının hiçbiri gerçekte kendisinin değildir.
Sahip olduğu başarı, ilim, mal, mülk, mevki makamı; elde etmek için kullandığı akıl, fikir, hafıza, yeteneklerini kendi imal etmemiştir, başkasından satın almamıştır veya anne babası kendisine hediye etmemiştir.
Allah’ın nasip ettiği malı, mülkü, mevkiyi, makamı; yine Allah’ın verdiği akıl, fikir, hafıza, yetenekle idare etmektedir.
Allah, insanın aklını, gözünü veya kulağını geri alsa o malı, mülkü, mevkiyi, makamı idare edemez hâle gelir.
Allah insana; akıl, fikir, hafıza ve yeteneğini, eksik verseydi; insanoğlu istediği kadar çalışsın gayret etsin aynı başarıyı elde edemezdi.
Bir kimse, üzerindeki nimet ve kabiliyetlerin Allah’ın bir inayet ve ikramı olduğunu bilerek şükür ile sahiplense bunda bir sakınca olmadığı gibi, Allah’ın emir ve yasakları da yerine getirilmiş olur. Çünkü Allah verdiği nimetlere karşılık şükür istiyor, nankörlük istemiyor.
Ateizm-Deizm (Milli Manevi Değerleri Yok Etme Projesi) kitabımdan http://ateizmdeizmprojesi.com
Cumanın feyzi bereketi üzerinize olsun