Süleyman GÖKSU

Süleyman GÖKSU

16 Ekim 2024 Çarşamba

TÜRKİYE SİHA SÜPER GÜCÜ

TÜRKİYE SİHA SÜPER GÜCÜ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

(ABD Bülteni) World Political Review’de çıkan bir analizde; Türkiye’nin, Bayraktar TB2 S/İHA’sıyla birlikte bir “SİHA süper gücü” olduğu, dış politikasını bu yönde şekillendirdiği ve silah ihracatında dengeleri nasıl değiştirdiği kaleme alındı.

Önceki yıllarda yaşanan çatışmalarda ABD ve İsrail kaynaklı İHA’ların kullanıldığını ancak Libya, Azerbaycan-Karabağ Savaşı ve Ukrayna’dan sonra Türkiye’nin silah ihracatında en güçlü ülke hâline geldiğini yazdı.

“Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ilk günlerinde savaşın beklenmedik kahramanlarından biri olarak ortaya çıktı. Bombalama, insanlı uçaklarla değil, Ukrayna’nın 2019’da Türkiye’den satın aldığı insansız TB-2’lerle gerçekleştirildi. İHA’lar tek başına Rus ilerleyişini durdurmadı ve savaşı da bitirmedi.

Türkiye, 2020 Dağlık Karabağ savaşında Azerbaycan’ın İHA’ları kullanmasından dolayı TB-2 ihracatıyla ön plâna çıkmıştı. TB-2’ler ayrıca, Suriye ve Libya’daki savaş alanlarında da belirgin bir şekilde yer aldı. Türk silah ihracatı, 2021’e göre yaklaşık yüzde 36 artışla 2022’de 4 milyar doları aştı.

İsrail, 2014 yılına kadar, İHA satış piyasasının yüzde 60’ına hâkimdi. Ancak İsrail’in İHA ihracatındaki büyüme hızı, potansiyelinin çok altında kaldı. Türkiye’nin TB-2’si, İsrail ve ABD yapımı Reaper’a göre açıkça daha uygun fiyatlı ve erişilebilir bir alternatif. Küçük silahlara ve zırhlı personel taşıyıcılara odaklanan Türkiye, insansız teknolojilere giderek daha fazla odaklandı. 27’den fazla ülke; TB-2’yi satın aldı yâhut sipariş verdi. İHA ihracatı, dış politika hedeflerini büyütmek için tasarlanmış görünüyor.

Türkiye’nin İHA ihracatı, A.B.D.’nde kaşların kalkmasına sebep oldu. Ukrayna’daki savaşın ilk aylarından sonra, Rusya, TB-2‘lerle artık yenilmez olmaktan çıkmıştı. İHA’lar, Ukrayna’da kalmaya devam edecek. Türkiye de onları arayan ülkeler için çekici ve istekli bir tedarikçi olmaya devam edecek gibi görünüyor.”

Devamını Oku

DİNİ DOĞRU ÖĞRENMEK İÇİN

DİNİ DOĞRU ÖĞRENMEK İÇİN
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Dinimizin bildirdiği bir şeyde şüpheye düşen kimse, Allahü teâlâ ve Onun Peygamberi, bu şey ile neyi bildirmek istemiş ise; “Öylece îmân ettim, inandım.” demelidir. Hemen, şüphesini giderecek bir din âlimi aramalıdır. İlmine ve dine bağlılığına güvenilir, zeki, ârif, haramlardan kaçınan, din bilgilerinin inceliklerini bilen, müşkilleri çözebilen bir zâtı arar, bulur. Bundan aldığı cevap, şüphesini giderince, artık öylece îmân eder. Böyle bir zâtı aramak farzdır. Tesadüfe bırakmayıp, hemen aramalıdır. Bulamazsa veya bulup da, şüpheden kurtulamazsa, Allahü teâlânın ve Resulünün dilediği gibi inandım demeli ve şüphesinin giderilmesi için, Allahü teâlâya duâ etmeli, yalvarmalıdır.

İşte, bunun için, her şehirde; müşkilleri çözebilen bir zâtın bulundurulması farz-ı kifâyedir. Felsefecilerin iftirâlarını, fen ve felsefe bilgileri ile karşılayabilen, fen adamı geçinenlerin itirazlarını, fennî metotlara dayanarak çözebilen, kâfirlerin yanlış sözlerini, dinlerindeki bozuk yerleri ispat ederek, reddedebilen, doğru yoldan ayrılmış olanların, fitne ve fesat ateşlerini söndürebilen, dünya tarihini iyi anlamış, matematik bilgisi kuvvetli ve İslâm bilgilerinin derinliklerine ermiş bir din âlimi bulundurmak lâzımdır. Vaktiyle İslâm devletleri böyle âlim yetiştiriyordu. Böyle bir din âlimi bulunmazsa, İslâmiyet, din câhillerinin elinde oyuncak olur. İstedikleri gibi din kitapları yazar, gençlerin dinsiz yetişmesine sebep olurlar. Bir memlekette, İslâmiyetin yerleşmesi için, her şeyden önce, hakiki din âlimi yetiştirmek lâzımdır.

Din âlimi bulunmazsa, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını yaymaya çalışmalıdır. Bu kitaplar bulunmazsa, din câhilleri, din adamı şekline girip, kitap yazarak, konferanslar, dersler vererek milletin dinini, îmânını çalarlar.

Devamını Oku

GENÇLERİ ALDATANLAR

GENÇLERİ ALDATANLAR
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İslâm dinine inanmayanlar, gençleri aldatmak için; “Dinleri insanlar çıkarmış, önce totem, sonra çok tanrı, en son tek tanrı fikri çıkmış. Dinler; fenne, medeniyete mâni olmuş…” diyorlar. İslâmiyete iftira ediyor, alçakça yalan söylüyorlar. Fen bilgilerini, akıl bilgilerini İslâmiyetin içinden ayırıyorlar. İslâmiyeti akıl bilgilerinden ayrı, bunlara karşıymış gibi gösteriyorlar. “Akıl, fen bilgilerini öğrenmek için İslâmiyeti bırakmalı imiş…” düşüncesini yaymaya çalışıyorlar. Allahü teâlâ ve onun sıfatları, emirleri, yasakları üzerinde, kendi akılları ve görüşleri ile konuşuyorlar. Hâlbuki aritmetik, geometri, mantık, tabiat bilgisi, fizik, kimya, tıp bilgisi öğrenmek mubahtır. Bunlarda mütehassıs olmak faydalıdır. Îmânı kuvvetlendirmek ve millî kalkınma, rahat, huzur için ve cihad için, İslâmiyeti yaymak için bunlar lâzımdır. Bunların hepsi İslâm bilgileridir. Medeniyet de, bu demektir. Fakat bunları İslâmiyete karşı bozuk düşüncelerine âlet etmek, gençleri aldatmak için kullanmak felsefe olur.

Görülüyor ki, fen bilgilerini, insanlara hizmet için öğrenmek faydalıdır, sevaptır. İnsanların rahatını, huzurunu kaçırmak, insan haklarını yok etmek, insanları sömürmek, îmânlarını, ahlâklarını bozmak için öğrenmek, felsefe olur, haram olur. İlmihâl kitaplarını okuyarak İslâmiyetin akıl bilgilerine, fenne verdiği ehemmiyeti anlayan uyanık kimseler, bu yalanlara elbette aldanmaz. Din bilgileri, dünyada ve âhırette huzuru, saâdeti kazandıran bilgilerdir. Tam İlmihâl /Seâdet-i Ebediyye

Devamını Oku

SİNSİ DİN DÜŞMANLARI

SİNSİ DİN DÜŞMANLARI
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Her devirde olduğu gibi, sinsi düşmanların günümüzdeki temsilcileri de, kendilerine İslâm âlimlerini hedef seçtiler. Bunları kötülemek için ne gerekiyorsa yapıyorlar. İmâm-ı Âzam, İmâm-ı Gazalî, İmâm-ı Rabbanî… gibi İslâm büyüklerini her fırsatta kötülüyorlar. Bununla da yetinmeyip, sinsi düşmanlığı temsil eden, kendilerinden önceki kuklaları göklere çıkarıyorlar. Bir kimsenin gerçek niyetini anlamak için, övdükleri ve kötüledikleri kimselere bakmak kâfidir. Tabiî bu arada, Hallacı Mansur, Hacı Bektaş-ı Velî ve Mevlânâ… gibi gerçek mânâda büyüklerden de bahsediyorlar. Bunlardan bahsetmelerinin iki sebebi var: Birincisi, dikkati çekmemek, bunların arasına yukarıdaki kimseleri de karıştırarak, işin aslını bilmeyenleri kandırmak.

İkincisi, bu zâtların kapalı, izaha muhtaç çok sözlerinin oluşu. Bu sözlerini, istedikleri gibi izah ederek, dine zarar vermek.

Meselâ; Mevlânâ hazretleri, “Kim olursan ol, yine gel!” demiş. Bu kapalı bir söz olup, izahı gerekir. İstismarcılar, bu sözü esas alıp; “Bak, Mevlânâ, kim olursan ol, yine gel, diyor. Dinli dinsiz ayırımı yapmıyor. Herkesi sevmeliyiz. Herkesi kardeş bilmeliyiz.” diyerek, dinsizlik olan hümanizmi aşılıyorlar.

Halbuki, Hazreti Mevlânâ; “Kim olursan ol gel! Biz kimsenin geçmişine bakmayız, geçmişine tevbe edip, Müslüman olan kimseyi, bağrımıza basarız, kardeş biliriz.” diyor. Kâfirleri de kardeş biliriz, demiyor.

Demez, çünkü Kur’ân-ı kerîm; “Ancak Müslümanlar kardeştir.” diyor.

Devamını Oku

HİZMETİN MÜKÂFATI

HİZMETİN MÜKÂFATI
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Evliyânın büyüklerinden Seyyid Fehim hazretleri Van’a gelirken çok yakınında, bağlık ve bahçelik bir nahiye olan Edremit’e uğramıştı. Çeşmeden abdest alırken bir genç, kendisine hürmetle hizmet etti. Hazret-i Seyyid ona dikkatle nazar edip; “İnşaallah, sana îmân nasip olur!” buyurdular. Sonra evine gittiler.

Seyyid Fehim hazretleri üç ay kadar Van’da kalıp Müküs’e (Bahçesaray’a) döndü. Bir müddet sonra, yaz ayını beklemeyip, doğruca Edremit’e geldiler. Aynı çeşmeden abdest alırken, birisi gelip dedi ki:

– Filanca Ermeni genci hastadır, sizi çok görmek istiyor. Hasta yatağında yattığı için, beni gönderdi. Muhakkak görüşmek arzu ediyor. Teşrif edebilir misiniz?

Seyyid Fehim hazretleri abdestini bitirince, ikisi birlikte bir papazın evine gittiler. Meğer o genç, oradaki bir Ermeni papazının oğlu imiş. Genç ona yalvararak şöyle ricada bulundu:

– Efendim! Çok hastayım. Öleceğimi anlıyorum. Bana lütfen sizin dininizi telkin ediniz!

O gence îmânı telkin etti. Genç, Kelime-i şehâdet getirip o anda vefât etti. Seyyid Fehim hazretleri babasına buyurdu ki:

“Bunun cenâzesi artık bizim oldu.”

Cenâzeyi alıp, Van’da Müslüman kabristanına defnettiler.”

Devamını Oku