04 Haziran 2022 Cumartesi
REYHANLI’DA ÇALIŞMALAR DUR DURAK BİLMİYOR
15 TEMMUZ RUHU VE MİLLİ BİRLİK GÜNÜ
Kirli siyaset ne mi?
ÖNTÜRK’ÜN “A” TAKIMI HATAY İÇİN SAHADA
KUDÜS, FİLİSTİN’İN BAŞKENTİDİR
ÖNGÖRÜSÜZLÜK, BAHANELER VE GELECEK KAYGISI
Otistik çocuklar kendilerini başkalarının yerine koymakta zorluk çekerler. Bu yüzden karşısındakinin niyetini kestiremezler, kolaylıkla kandırılabilirler çünkü kendileri yalan söylemeyi bilmedikleri için karşısındakini de öyle zannederler. Zihin kuramı olarak adlandırılan bu durumla ilgili olarak birçok test yapılmıştır. Bu testlerde normal çocuklar birarada bulundurulmuş, bu çocuklar testdan farklı cıkmışlardır.
Somut düşünme nedeni ile dilin tüm anlamlarını anlayamazlar. Deyimleri somut anlamları ile anlarlar. Olaylar arasında neden–sonuç ilişkisi kurmakta zorlanırlar. Bir olayı sırası ile giriş, gelişme sonuç şeklinde anlatamazlar çünkü olayları kopuk kopuk yasarlar. Bu durum otistik çocukların resimlerinde de görülebilir. Resimlerde birbiri ile ilişkisiz nesneler çizip aralarında bir hikaye oluşturamayabilirler. Tabii bazı otistik çocuklarda da resim yeteneğinin çok iyi geliştiği unutulmamalıdır.
Takıntılar ise otistikler için bir başka problemdir. Takıntıların niteliği bir Obsesif-Kompulsif hastasından farklı olup, daha çok değişmezlik isteğine bağlıdır. Otistik bir çocuk rutinlerine çok bağlıdır, o yatağının çarşafının sürekli aynı şekilde durmasını isteyebilir ve bunu değiştirdiğinizde kıyameti koparabilir. Detaylara sık takıldığından bütünü kaçırabilir.
Otistik çocuklar için dikkatlerini toplamak çok zor olabilir çünkü etraftaki ses, ısık, görüntüler dikkatlerini çok kolay dağıtabilir ve zaten bütünü göremeyen çocuk için uyaranları anlama ve eğitim süreci zorlaşabilmektedir.
Organizasyon ve sıralama yeteneği otistik çocuklarda düşüktür. Otistik çocuklar çogu normal çocuk için otomatik olan birçok zihinsel işlevi organize etmekte zorluk yaşarlar. Özellikle yürütücü işlevler denilen karar verme, planlama, yanlışları fark edip düzeltme gibi zihinsel sıralamalarda sıkıntı cekerler.
GÜNLÜK HAYATTA SIKLIKLA KARŞILAŞILAN PROBLEMLER VE BUNLARLA BAŞA ÇIKMA YOLLARI
Bazı otistik çocuklar doğumlarından itibaren, ailelerine birçok problem yaşatırlar. Bunlardan sık görülenlere değinecek olursak aileleri ve bizlerı en çok zorlayan problem olan davranış bozuklukları başta gelir. Otistik çocuklarda kendilerine, esyalara veya ailesine yönelik saldırgan davranışlar görülebilir. Bazen de stereotipileri çok yoğun, durdurulamaz bir şekilde olabilir. Çocuklardaki yoğun takıntılar, başedilmesi güç bir problem olarak karşımıza gelebilir.
Çocukta bir davranış problemi baş göstermiş ise öncelikle bunun nedenlerini araştırmak, daha çok hangi durumlarda ve neye karşı olarak yaptığını belirlemek gerekir. Her zaman altta bir neden bulunmadığı için davranışı değiştirmeye yönelik bir tutum içerisine de girilebilir. Tabii ki ilk prensip çocuğun kendi kendine zarar vermesini önlemektir. Bazı çocuklar ise bu davranışları isteklerine ulaşma yolu olarak seçerler. Önemli olan bu alışkanlık yerleşmeden mudahelede bulunma ve çocuğun böyle bir yolu izlemesine izin vermemektir. Eğer bu önlemler işe yaramazsa çocuğu sakinleştirecek bazı ilaçlar devreye sokulabilir.
Otistik çocuklarda sık görülen diğer durumlarda yemek ve uyku problemleridir. Sadece çok kısıtlı bir gıda türünü yemek isteme, katı yememe, masa başında oturmama gibi problemler ailelere cocuklarının vitaminsiz kalacağı düşüncesi ile çok zor anlar yasattırır. Çok ısrarcı olmamakla beraber yeni gıdaları çocuğun görebileceği yerlerde bulundurmak, yeni bir besin yedikten sonra ödül olarak sevdiği şeyleri vermek, masada kalış süresini artırmak için sevdiği bir oyunu masanın başında oynamasına izin vermek denenebilir. Çogu otistiğin uykuları düzensiz ve huzursuzdur. Sıklıkla uyanıp sonra zor sakinleştirilirler. Gece ağlayarak uyanan bir çocuğu sakinleştirebilecek bir yöntem bulmak önemlidir ki bu sarılmak, sallamak olabilir. Dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta da çocuğun yatma saatlerinin düzenlenmesidir.
Tuvalet eğitimine hazırlanmak da otistik çocuklar için çok zor olabilir. Çünkü bazı faktörler çocuğun bu eğitimi almasını güçleştirir.
Normal çocuklarda 2-3 yaşlarında gelişen kakasını tuvalete yaparak sosyal kabul görmenin otistiklerde eksik olması
Tuvaletten korkma
Denileni anlamama ve sıraya koymadaki güçlükler
Rutine bağlı kalma
Bu konu ile ilgili verilebilecek öneriler bez bağlamamak, belirli saatlerde tuvalet rutinleri, erken eğitime başlamak, görsel öğeleri sık kullanmak olabilir.
Özel Gereksinimli çocuğun varlığıyla beraber ailede bir takım sıkıntı ve zorluklar yaşanmaya başlamaktadır. Genellikle aileye stres oluşturan nedenlerden biri, harika çocuk hayalinin yıkılması ve bu durumda ailenin çocuğu kabullenmekte yaşadığı duygusal bunalımı atlatma zorluğudur. Her anne baba mükemmel bir çocuk beklentisiyle bebeklerinin dünyaya gelmesine hazırlanırlar ancak yolunda gitmeyen şeyler engelli bir çocuğa sahip olmakla sonuçlanır. Anne baba bu bunalımda birbirleriyle de büyük bir krizin eşiğine gelirler. Babalara oranla anneler depresif belirtileri ve baskıyı daha çok açığa vurma eğilimdedirler. Bu da anne babanın ilişkisini etkileyen bir durumdur. Böyle bir çocuğun doğumu veya farklı gelişimi aile içinde travmatik gelişmelere yol açar. Ailenin eski alışkanlıklarıyla yaşaması zorlaşabilmektedir. Ancak buna rağmen kaynaklara göre; hasta çocuğu olan ailelerdeki boşanma oranı hasta çocuğu olmayan ailelerdeki boşanma oranına göre belirgin farkları bulunmamaktadır. Ancak çocuğun ciddi bir sakatlığı olduğu durumlarda anneyle babanın boşanma olasılığının artması şaşırtıcı olmamakla beraber genelde evi terk eden baba olmaktadır. Anne baba için bir diğer zorluk ise; aile bireylerine, engelli çocuğun kardeşlerine durumu anlatmaları ve sonrasındaki karşılaşacakları tepkilerdir. Yakın çevrenin kendilerinden uzaklaşması, kardeşlerin durumu kabullenemeyip olumsuz tepkilerde bulunmaları gibi birçok süreç anne babayı güç bir durumun içine sokar. Aynı zamanda engelli çocuğa sahip olan aileler, evdeki diğer aile üyeleriyle ilgilenememektedirler. Özellikle anneler kendilerini engelli çocuğa adayabilmekte ve gerek eşini gerekse diğer çocuklarını ihmal edebilmektedirler. Bu da tabi eşler arasında yeni gerginliklerin doğmasına zemin hazırlarken öte yandan da engelli çocuğun diğer kardeşleriyle çatışma yaşamasına yol açmaktadır. Ailenin engelle tanıştıktan sonra yapılması gereken her şey için sağlık kuruluşlarına, eğitim veren yerlere ve her şeyden önemlisi tutarlı bir bilgiye ihtiyaçları vardır. Bunların hepsini gerçekleştirmede gereken maddi güç ve zaman kısıtlılığı da karşılaşılan bir diğer problemlerdir. Ciddi bir emek, zaman ve maddi imkânlara ihtiyaç duyabilmektedirler. Ailenin sıklıkla tartıştığı konular; hastalığın maliyeti, anne baba ve diğer aile bireyleri tarafından yapılan günlük bakım masrafları, ek önlem ve tedavilerle ilgili problemler, çocuklarını etkileyen ağrı ve sıkıntı gibi durumlardır.Engelli çocuğa sahip aileler, yeterli eğitim ve sağlık programları uygulandığında çocuklarının iyileşeceğine dair gerçekçi olmayan bir beklenti içine girmektedirler. Zamanla tam bir iyileşmenin olmayacağına dair aldıkları geri dönüşümler aileyi hayal kırıklığına uğratmakta ve evlilik ilişkilerinde gerginliğe neden olmaktadır. Karı-koca arasında pek çok gerilim yaşanır. Böyle zamanlarda tartışmalar artar ve yalnızlıklar meydana gelir. Bir yandan da ailenin bütünlüğü bozulabilmektedir. Birbirlerini suçlama eğilimleri olmakla beraber genellikle “benim ailemde engelli yoktu” türünden savunmalar ortaya çıkamaya başlayabilir. Evlilikler engelli çocukların baskısı sonucu dağılabilir. Erkekler bu tür engeli erkekliklerine karşı bir küçümseyiş olarak görürler ve genellikle sorumluluklarını, eşlerinin üzerine yıkma eğilimindedirler.Engelli bir bebeğin doğumundan sonra, başka bir çocuk yapıp yapmama konusunda aileler zor bir kararla karşı karşıya kalırlar. Özellikle engelli bebek ailenin ilk çocuğu ise, durum daha da zor demektir.Engelli çocuğa sahip anne babaların yaşadığı önemli durumlardan biri de; çocukların gelecekleri ile ilgili endişeleridir. Çocuklarının engeli nedeniyle karşılaştıkları sıkıntı ve zorlukları düşünerek onların geleceği ile ilgili kaygılanmakta ve kendilerinden sonra çocuklarının ortada kalacağına dair endişelenmektedirler.
Özel gereksinimli çocuğa sahip aileler yoğun olarak ben öldükten sonra çocuğum ne olacak, kendi kendine yeterli olabilecek mi kaygısını yaşamaktalar. Özel gereksinimli çocuğa sahip olan ailelerin, çocuğunun özel durumu ile ilgili ne kadar umutsuz da olsalar, çocuklarının iyileşeceği konusunda mucize beklentileri vardır.
Öncelikle çocuğunuzun özel bir birey olduğunu lütfen aklınızdan çıkarmayın. Onu ve davranışlarını değerlendirirken “normal olandan farklılıklarını” değil, “kendine özgü olması” gerçekliğiyle değerlendirin. Çocuğunuzun olumsuz davranışlarını “neye göre” olumsuz olarak tanımladığınıza karar verin. “Bana göre olumsuz olan bu davranış eşime ya da diğer insanlara göre de olumsuz mu?” Bu soruya objektif bir şekilde cevap verebilmelisiniz. Bunu yaparken de çocuğun söz konusu davranışının sosyal yaşamına ve eğitim ortamına engel olup olmadığını gözlemleyin. Çocuğun olumsuz davranışları karşısında “teslim olan”, “bu davranışa karşı mücadele etmekten vazgeçmiş” , “boyun eğmiş” , “kabullenmiş” bir davranış sergilemeyin. Aksi halde çocuk bunu fark edecek ve yaşamın kurallarını kendisi belirleyerek her şeyi elde edecektir.Çoğu durumda çocuğun öfkesinin geçmesini bekleyin, tepkileriyle ilgilenmeyin ve sinirli davranışlarını görmezden gelin; bunları yaptığınızda çocuğun olumsuz davranışlarında azalma ve bir süre sonra yok olma sağlanacaktır. Olumsuz davranış ortaya çıktığında; şiddetli ağlama nöbetlerinde, kendine zarar verme vb. davranışlar esnasında, ona sarılarak, tutarak, fiziksel tepki ile etkisiz hale getirmeye çalışmayın. Bu şekilde onun için “kötü bir model” olabilirsiniz. Çocuğunuzun olumsuz davranışının hangi ortamda ve hangi durumlarda ortaya çıktığını iyi bir şekilde tespit edin. Bu durumda olumsuz davranışı tetikleyen sebeplere karşı daha dirençli olursunuz. Çocuğunuzun öğrendiği her yeni ve doğru davranış onun gelişimi için çok fazla önem taşır, lütfen bunu aklınızdan çıkarmayın. Çocuğun ödül ve cezayı tanımasını, hangi durumlarda hangisiyle karşılaşacağını bilmesini sağlayın.Bireysel derslerinde ya da sosyal yaşantısında olumsuz davranışı sergilemeye başladıysa, görmezden gelin. Lütfen kararlı olun ve dersini bölmeyin ya da öğretmene müdahale etmeyin; aksi halde çocuğun olumsuz davranışını artırmasına sebep olursunuz.Sabrınızı asla ve asla yitirmeyin. Çocuğun sosyal yapıya uyum sağlamasında ve gelişimini artırmada en önemli görev aileye düşmektedir. Bu görev belki ömür boyu sürebilir. Hiçbir kurum ya da kişi çocuğun ailesi kadar yardım etme imkânına sahip değildir. Bu nedenle aileler çocuklarıyla olan yaşantılarının her aşamasında tutarlı, kararlı ve sabırlı olmalıdır. Çocuğunuzun özel bir çocuk olması ne onun suçu ne de sizin suçunuzdur. Ona karşı her zaman merhamet ve sevgiyle yaklaşın. Çevrenizde ki bilinçsiz insanların kötü bakışlarına ve olumsuz eleştirilerine aldırmayın; onlara çocuğunuzla ilgili gerekli bilgiyi utanmadan, çekinmeden ya da zorlanmadan verin. Zamanla çocuğunuza ve diğer özel bireylere karşı farkındalık oluştuğunu göreceksiniz.
Otizm için “Sırlı bir hastalık”. Konuşmayan, çevresiyle ilgilenmeyen, kendi halinde olmaya çalışan bu çocuklar, sanki farklı bir boyutu algılayabiliyordu. O günden bu yana gördüğüm binlerce çocuğun bizlere öğrettiği çok şey oldu. Tedavi konusunda bazı ilerlemeler görüldü. Ancak birçok hastalığın çözümü konusunda ciddi mesafeler alınmışken otizm gibi bazı hastalıkların çözümü konusunda çok net bir tedavi bulunamadı.
Buna bağlı olarak otistik çocukların aileleri, ciddi arayışlarla alternatif tedavilere yöneliyor. Bu tedaviler ailelere maddi-manevi kayıplar yaşatırken çocuklar, maalesef ciddi zaman kaybı yaşıyor.
45 çocuktan biri otistik
Otizm ve tedavisini farklı bir yazı konusu yapmamız daha iyi olur. Ancak herkesin sorduğu “Otizm sıklığı artıyor mu?” sorusunun cevabını vermemiz aileler için öğretici olacaktır. Bundan yirmi yıl önce 600 çocukta 1 görüldüğü ifade edilen bu bozukluğun artık 80 çocukta bir görüldüğü çalışmalarla tespit edilmiştir. Otizm ve buna bağlı spektrumda bulunan hastalıkların tamamını hesaba kattığımızda böyle bir sıklık görebiliyoruz. Bazı çalışmalarda bu oran 45’te bire kadar artmaktadır. Sonuçta son yıllardaki çalışmalar bu hastalığa daha sık yakalandığını gösteriyor. Burada önemli bir soru da şu: Acaba tanınması mı artıyor yoksa hastalık mı artıyor? Bence her ikisi de artıyor. Hem hastalık daha iyi tanınıyor hem de otizm sıklığı giderek artıyor.
Otizm neden artıyor?
Otizm sıklığı her geçen gün artıyor. Doğal olmayan hayat, teknoloji ve şehirleşme konularına vurgu yapmak gerekir. Otizm tanısı alan çocukların uygun olmayan teknoloji kullanımları, doğal olmayan beslenme tarzları, kapalı ve doğadan uzak çevrede yetişmeleri, stres altında bulunmaları gibi birtakım unsurları görüyoruz.
Bu durumda önlem alınması gereken tedbirler de karşımıza çıkıyor. İnsanoğlu ne kadar doğal ve fıtri bir ortamda bulunursa kendisine o kadar iyilik yapmış oluyor. Doğallıktan uzaklaşmak bizlerde farklı riskleri beraberinde getiriyor.
Ne yapmalı?
Çocuk yetiştirmedeki temel unsurları ele aldığımız zaman aslında otizm gibi problemler içinde çözüm üretmiş oluyoruz. Tabiatla iç içe çocukların oyun oynaması, yeşil, kum, su, ağaç, çim gibi unsurlarla karşılaşması, temiz hava ve bol oksijenle gelişimin desteklenmesi, doğal gıdaların ağırlıklı olarak beslenme düzeninde bulunması, yeterince hareket yeterince uykunun olması, katkı maddelerinden, petrol ürünlerinden çocukların uzak tutulması; diğer çocuklarla birlikte oyun ve aktivitelere katılmaları çocuklar için çok önemli ve gereklidir. Ayrıca anne-baba ile huzurlu zaman geçirmeleri yararlı olacaktır. Otizm tanısı konan çocuklara ek olarak tıbbi tedavi ve özel eğitimin de gerekli olduğunu vurgulamak gerekir. Tıbbi desteğin olması onların daha kaliteli bir yaşam süreci ve eğitim imkânlarına ulaşmalarına yardımcı olacaktır. Hepinize mutlu ve huzurlu hafta diliyorum.
Geçenlerde bir sosyal medya paylaşımını görünce içim parçalandı, yüreğim burkuldu.
Bir anne otizmli çocuğu kriz geçirdiğinde onu demir parmaklıklarla örülü balkona koymak zorunda kalıyor.
Bir anne düşünün evladını 9 ay karnında taşımış, her saniyesinde çekilmez sancılara göğüs germiş günlerce gecelerce uykusuz kalmış ve yorgun geçirmiş.Evladı dünyaya gelmiş yememiş içmemiş sabahlara kadar başında beklemiş. Hayatını evladına adamış tıpkı her anne gibi…Fakat siz hiç bir annenin çaresizliğine yalnızlığına şahit oldunuz mu?Siz hiç bir annenin evladı için nasıl çırpındığına şahit oldunuz mu?
Anne olmak güzel bir duygu fakat otizmli bir çocuğa sahip olmak zordur.Hem fiziksel hem de duygusal güç gerektirir. Bilimsel bir çalışma gösteriyor ki otizmli bir annenin stres düzeyi ortalama bir amerikan askerinin savaşta yaşadığı stresle aynı düzeyde tespit edilmiş. Bir annenin bu denli stres altında otizmli çocuğu için verimli olması mümkün değilken toplum olarak bizlere ciddi görevler düşmektedir.Yürek burkan bu görüntüler karşısında bizim toplumsal hiç mi sorumluluğumuz yok.Hangi vicdan bir annenin yavrusunu kriz geçirdiğinde kendine zarar vermesin diye evinin balkonunda kurmuş olduğu 5 metrelik demir parmaklıklara hapsetmesine tahammül edebilir ki?Anne sosyal medyadan yaptığı paylaşım üzerine bir açıklama gereği duyuyor ne diyor biliyor musunuz?
“Evladımın aldığı eğitim yetersizdir ben çocuğuma yetemiyorum gözlerimin önünde evladım her gün öfke nöbetleri geçiriyor ama benim elimden bir şey gelmiyor.” Açıklama tıpkı tüm uzmanların ifade ettiği gibidir. Haftalık 2 saatlik eğitim otizmli çocuklara yetmemektedir.Otizmli anneler ev, araba, para, mal mülk değil yalnızca çocuğunun hakkı olan daha fazla eğitim istiyor. Artık annelerin çığlıklarına sahip çıkılması gerekiyor, otizmli veya farklı yetersizlik gruplarına verilen 8 saatlik eğitim hakkı geliştirilerek en az haftalık 20-30 saat eğitime çıkarılmalıdır. Normal gelişim gösteren çocuklar haftalık en az 30 saat eğitim hakkına sahip iken; eğitime daha çok ihtiyaç duyan özel çocuklara hak görülen 2 saatlik eğitim, eğitimde fırsat eşitliğine aykırıdır. Bir çok evladımızın eğitim ile topluma entegre olabilme imkanı varken onlara aylık 8 saat gibi yetersiz süreyi yeterli görmek işte o annelerin yangın yerine dönen yüreğini serinletmeye yetmiyor. Dahası çocuklarımızın sosyalleşmelerine, toplluma entegre olmalarına da yetmemektedir.
Annelerin sesine ses olmak dileğiyle…
Selametle.