07 Kasım 2022 Pazartesi
BELEN’DE KURUMLARARASI FUTBOL TURNUVASI DÜZENLENDİ
15 TEMMUZ RUHU VE MİLLİ BİRLİK GÜNÜ
Kirli siyaset ne mi?
ÖNTÜRK’ÜN “A” TAKIMI HATAY İÇİN SAHADA
KUDÜS, FİLİSTİN’İN BAŞKENTİDİR
ÖNGÖRÜSÜZLÜK, BAHANELER VE GELECEK KAYGISI
Hatay 1918 yılında Fransızlar tarafıdan işgal edildikten sonra ,1920 yılında iskenderun sancağı kurulmuş ve halep devletine bağlandı. Yani Hatay adı henüz konmamamış idi. O nedenle gazete manşetlerinde “Biliniz ki İskenderunu benim şahsi davamdır” şeklimde gazetede yer almıştır.
4 Ocak 1937 senesinde Ankarada (Ankarapalasta) Fransanın Ankara büyük elçidi PONDOT tunda bulunduğu bir toplantıda Atatürk, Pontos’a şöyşe diyor:Beni üzüyorsunuz korkarım ki beni meseleyi başka türlü halle mecbur bırakacaksınız.Biz hakımızı istiyoruz.Türk toprAĞINI Fransaya bırakmayacağım. Hatay işi benim şahsi davamdır.Ben miletime söz verdim ”Hatayı alacağım” diye.Nitekim Gazi Paşa 20 Mayıs 1938 tarihinde Mersinde Askeri kıtaları teftiş ediyor ve resmi geçit törenini hsta olduğu halde saatlerce ayakta selamlıyor. Atatürk Hatay ismini ilk 1938 yılında Ocak ayında “Son günlerde Hatay meselesi beni çok meşgul etti yoruldum ve tedirginim” 2 Kasım1936 yılında da “Antakya, İskenderun ve Havalisinin adı bundan böyle HATAY dır” diyerek Antakya, İskenderun ve havalisini bu isimle tanımlamıştır.
Buna benzer bir gazete yazısıda şöyle;
Şenköyiü kız Ayşe fitnat 15 mart 1918 ylunda Adanada “ Kırkasırlık türk yurdu düşman elimde esir kalamaz zamanı hgelince sizde kurtulacaksınız” sözleriyle Atatütkten Antakya iskenderun ve havalisinin kurtuluş vadini, almıştı.Gazeteciler Atatürke Paşam düşman kelimesi ağır değilmi. Bunu yertine ecnebi şejlinde yazsak.Atatürk hayır benim topraklarımı işhgal eden düşmanımdır cevabını verir. O zaman çıkan gazetede bu cümlede gazdetecilerin maşetlerinde Düşman yerine “Ecnebi”kelimesi yer almıştır.
Hatay, Hatay! Seni kuran aynı zamanda senin şhidin oldu. Atatürk “Hatay” diye bir vatan. Hataylı diye b ir millet yarattı.Ruhun şad olsun.
Bu gün topların kurulduğu o tepenin birinin yamacında Kavalı İbrahim Paşa
ÖNCE VATAN yazısı Ve Türk bayrağı pırıl pırıl parlıyor.
Topoboğazı Amanos dağlarının geçit verdiği iki tepe arasındadır tek geçit yeridir. Anadolu ve Avrupa’yı orta doğuya bağlayan geçit yoludur.İbrahim Paşa’nın komutasındaki Mısır ordusu, Suriye’yi zapt ettikten sonra. Ordularını Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarına sokarak İstanbul’a kadar gitmek ister. Osmanlı ordusu da İbrahim Paşayı durdurmak üzere, 28 Temmuz 1832tarihinde, Ağa Hüseyin Paşa komutasındaki Belen geçidinde savunma durumundadır.
İbrahim Paşa komutasındaki Mısır ordusu Osmanlı ordusunu Hazırlıksız yakalıyor. Osmanlı ordusunu, bir yandan tepelere kurdukları toplarla yoğun bir top ateşi altına alırken bir yandanda piyadeleri derelerden sesizce Osmanlı ordusuna yaklaşıp ateş altına alıyor. 28 Tmmuz 1832 tarihinde ağır bir yenilgi alan Osmanlı ordusu Anadolu ya çekiliyor. İbrahim Paşanın toplarını kurduğu iki tepe günümüze kadar Topboğazı olarak anılır. Bu savaştan sonra Antakya ve İskenderun’da 1839 yılına kadar İbrahim Paşa’nın kurduğu düzen1833 yılından 1839 yılına kadar sürer. Savaş sonunda Osmanlı ordusu 2000 ölü, 9 paşa olmak üzere 2500 esir bıraktı.
İbrahim Paşa’dan günümüze ulaşan eserler de mevcuttur. Bütün bu eserler İbrahim Paşa’nın cömertliğini ve yardımseverliğini ispatlayan birer örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Antakyada bir askeri kışla kendşisinede birsaray yaptgırdı. (Yapıların taşları kale surlarından temin edilmiştir)
İbrahim paşa Antakyada bulunduğu nsüre içinde Antakya’da, kışlanın karşısında, bugünkü hükümet konağının olduğu yerde, kendisi için bir saray ve Reyhanîye civarındaki sıcak su kaynaklarının olduğu yerede “Hamam” adıyla anılan bir kaplıca yaptırdı. Kaplıca kesme taşlardan inşa edilmiştir. Mısır ordusu Antakya’da kaldığı dönemde, Köprülü Mehmet Paşa’nın 1660 yılında hacılar için yaptırdığı Kurşunlu Hanı mühimmat deposu olarak kullanmıştır. Hamamat olarak anılan yapı bulunduğu köyede ismini vermiştir.Uzun bir süre terk edilmiş yıkık durumda olan hamamat, İbrahim paşa tarafından yeniden inşa edilmiştir. Bu gün askeri alan içerisinde bulunuyor. İbrhim Paşa bir süre Samandağ’ında dinlenmiştir.
İngiliz konsolosu olan John BARKER konsolosluk görevinin sonunda, Samandağ’ına yerleşerek kendine bir köşk yaptırmıştır. Sultan III Selim zamanında İngiliz sefaretinde katip olarak göreve başlayan, John BARKER 1771 yılında İzmir’de doğmuş. 1825 yılından 1833 yılları arasında Halep, Mısır ve İskenderiye’de İngiliz konsolosluk görevlerinde bulunmuştur. 1833 yılında konsolosluk görevi sonunda Samandağ’ına eşi ile beraber gelip yerleştir. Asi nehrinin denize döküldüğü yerde kendisine bir konak inşa ettirdi(Süveydiye konağı). Konağın bahçesine dünyanın çeşitli ülkelerinden getirdiği meyve ağaçları ekti. Aynı zamanda yerli halkında bundan istifade etmesi için onlara öncülük etti. Ayrıca italyadan en kaliteli ipek böceği yumurtalarını getirerek bölgr halkına dağıtmıştır.1833yılında İbrahim Paşa Topboğazı savaşınsan sonra Samandağ’ına giderek John Barker’in konağında bir süre dinlenmiştir
John Barker’in ayrıca Batıayaz ve Hıdırbey köylerinde de bahçeler edinmiştir. 1849 Yılında vefat etti ve mezarı 19.yy yapımı olan Erme kilisesi ST.Meletios ‘un yakınında bulunuyor. Kendisi gibi konsolos olan ğğlu Edvard Samandağ’ında uzun süre kalmış ve babasının yolunda yürümüştür. Bu görkemli suveyde konağı bu gün yerinde yok ancak, yetiştirdiği meyve ağaçları Samandağ’ında, köylerinde ve Harbiye bahçelerinde meyve vermeye devam ediyor.
Bereket zade Hacı Rıfat Ağa; 1900 yıllarında Antakya’da yaklaşık70 hanelik bir aile topluluğunun lideridir. I.Meşruiyetin ilanından sonra, Meclis’i Meb’usan’a mebus seçildi. Siyasi yönünün dışında, önemli bir şair, aynı zamanda Türk yazı sanatı ustalarındandır. Bilhassa tırnak yazısı meşhurdur.
Bu gün saray caddesinde yer alan ve Ata koleji adı altında eğitim ve öğretim faaliyetlerinde bulunan yapı, Rifat Ağaya aittir. 1902 yılında kuzey Suriye mebusu olan Bereket zade Rıfat Ağa tarafından yaptırılmıştır. İstanbul sarayları projelerine uygun olarak planlanmış ve İstanbul saraylarındaki tüm özelliklerini taşımak üzere inşa edilmiştir. Bütün dış balkonların ve pencerelerin modeli Osmanlı Saraylarının balkon tipinde ve taş oymadır. Projesi İstanbul mimarları tarafında hazırlanmıştır. Binanın inşasına 1900 yılında başlanmış 1909 yılında tamamlanmış.Taş ve yapı ustaları Halep’ten getirtilmiştir. Konak Rıfat Ağa 1907 yıllıda kolera hastalığından öldükten sonra tamamlanmış.Rıfat Ağa’ya konakta oturmak nasip olmamıştır. Bu da şöyle bir türküyle konu olmuş;
“Bir konak yaptırdım bir uçtan bir uca,
İçinde yatmadım üç gün üç gece…”
Bina bittikten sonra, Rıfat Ağa’nın yakın ailesi tarafından 1920 yılına kadar konak olarak kullanılmıştır. 1920 Yılında bina İskenderun sancağı tarafından mirasçılarından satın alınarak, turizm oteli olarak hizmet vermeye başlamıştır. Fransızlar bu tarihte konakta bulunan kıymetli tarihi değeri yüksek olan ne varsa yağmalamalardır. Bina 1939 yılında Hatay’ın Anavatana katılışı ile Antakya belediyesine devredilmiştir.
1957 yılın kadar otel ve lokanta olarak hizmet vermiştir. Aynı yıl binada büyük bir yangın çıkmış bazı yerleri orijinalliğini kaybetmiştir.1961 yılında onarımı tamamlandıktan sonra dönemin valisi Muammer Ürgen Paşa binayı kız öğretmen okulu olarak tahsis ettirmiştir. 1965 yılında kız öğretmen okulu kendi binasına taşınmış, aynı yıl Emekli kurmay binbaşı olan, Samet KUŞÇU binayı Antakya belediyesinden kira karşılığında almış ve Antakya Ata koleji adı altında eğitim ve öğretime başlamıştır. Eğitim ve öğretim faaliyetleri o günden bu yana bu binada devam etmektedir.
Bina üç katlı olup bodrum katı kemer çatma tonos sistemi işi ile yapılmıştır. Zemin kat(Giriş)iki büyük hol ile misafir odalarından ibarettir. Üst kat yatak odaları için tahsis edilmiştir. Hemen yanında Beyazıt otel adı altında hizmet veren yapıda, Rıfat ağanın kardeşi Cemil berekete aittir.
Yapı,15-11-1985 tarihinde 1558 sayılı kararla koruma altına alınmıştır.
Osmanlı Devleti müttefikleri ile beraber Birinci Dünya Savaşına katılmış ve bir çok cephede savaşmak mecburiyetinde kalmıştır ki bu cephelerden biri de Suriye – Filistin cephesidir. Dünya Savaşında Fransızlarla yaptığımız savaşlarda bizleri sırtımızdan vurarak ayaklanan Ermeni çetelerini bastırmak amacıyla görevlendirilen kahraman askerlerimizi şehit eden ve bu da yetmezmiş gibi, yaralanarak hastaneye kaldırılan askerlerimizi Ermeni doktorlar tarafından zehirlenmesiyle Şehit edilen yaklaşık 1500 vatan evladımızın defnedildiği alan olan buraya, 1915 yılında Fıkra Komutanı Yarbay Musa Kazım Bey tarafından ölümlerin ordu ve halk arasında uyandırdığı büyük üzüntünün sembolü olarak, şehitlerin gömüldükleri mezarların yanına dikilmiş anlamlı bir anıttır.
Ermeni terör saldırıları ve isyan hareketlerini bastırmak üzere 41. tümen fırkası kurulmuştur. İşte bu amaçla kurulan ve vatan millet müdafaası esnasında şehit olan askerlerimiz anısına ilk olarak 1916 yılında Yarbay Musa Kazım Bey tarafından inşa edilen ve 2500 metre² alan üzerinde takriben 1500 şehidimizin defnedildiği, şimdiki toplam alanı ise 284 metre² alan üzerine şu kıymetli Abide restore edilerek son halini almıştır.
Her anıt her abide bir mana ihtiva eder, bir anlam taşır ve bir mesaj verir. 41. Fırka Şehitler Abidesinin de taşıdığı en temel mesaj; vatan topraklarının kolay kazanılmadığı ve kolay müdafaa edilmediği, dir Fransızların Hatay’ı işgalinden sonra Ermeniler tarafından yıkılmak istenilen bu anıt, vatansever Belen Halkının şiddetle karşı koyması ile korunabilmiş ve Hatay’ın Anavatana kavuşmasında ve 5 Temmuz 1938’de Hatay’a ilk giren Piyade Alay Komutanı Kurmay Albay Şükrü Kanadlı’nın emri ile onarılmış, 12 Eylül 1980 İskenderun 39. Mknz. PiyadeTugay Komutanı Tuğgeneral Kenan Güven tarafından yeniden yaptırılmış, çevre düzenlemeside, Belen Belediyesince düzenlenmiştir.Abidenin Kitabesinde unlar yazılı;
1330 senesinde başlayan Harbi Umumide
Vatan ve millet için feda can eden 41.Fırka
kahramanları burada medfundur.