GÖZ GÖRE GÖRE GELEN FELAKET; ORMAN YANGINLARI!

Ülkemiz deprem kuşağında olduğu gibi son yıllarda yangın kuşağında olmasıyla da gündemde. Coğrafyamızın en büyük problemlerinden biri olan orman yangınları yine hortladı. Stratejik konumu olan birçok noktadaki yangın, yazın rutini haline geldi.

Görüldüğü kadarıyla yeterli tedbirler alınmadığı için felaketlerle karşı karşıya kaldığımızda orman yangınları konuşulacak. Böylece kamuoyu da bir noktaya kanalize edilmiş olacak.

Ülkenin belli bölgeleri ciddi sıcaklıklarla karşı karşıya. Nihayetinde kuruyan ağaçların orman yangınlarına dönüşme riski de hayli yüksek. Bu işin belki teknik tarafı ama yangının olduğu, olageldiği ve her an olabileceği herkesin malumunda. Ne var ki yöneticilerimiz bu işin ciddiyetine bir türlü vakıf olmamayı tercih ediyorlar. Başta sorumlu Bakanlık olmak üzere ilgili kurumlar sorunları büyük felaketlere maruz kalınca konuşuyor, felaketin ortasında üretilen çözümler de yaraya merhem olmuyor.

BEDEL ÖDEMEDEN, TEDBİRLER ALINMALI

Sanki büyük kayıplar vermeden, ağır bedeller ödemeden herhangi bir tedbiri konuşmak boş geliyor. Yangın gibi depremde de aynı faciayı yaşıyoruz. Yıllardır süren onlarca deprem uyarısına rağmen bu büyük tehlikeye karşı kökten müdahale eden çözümler ortaya konmuyor. Depreme dayanıksızlığı aşikâr bilinen binalarla ilgili kentsel dönüşüm sadece rantsal dönüşüme döndüğü için ekonomik olarak güçlü olmayan insanlar kentsel dönüşüme giremiyor. Binlerce insan vefat edip, onlarca şehrimiz yok olunca deprem tekrar gündeme geliyor.

İnsan şunu sormadan edemiyor. Madem bugünlerde konuşulan bu kadar alternatif çözümlerimiz var, niçin daha önce organize olamadık? Fay hattına dair uzmanların sıklıkla uyarıları varken niye şimdiye kadar tedbir almadık? Felaketi yaşadıktan sonra mı gündeme almalıydık!

Geçtiğimiz son birkaç yıldır orman yangınları ülke gündemini o kadar meşgul etti ki tüm dünya duydu. Özellikle yangın söndürme uçaklarının ve yangına müdahale için gerekli bazı kimyasalların envanterlerde bulunup-bulunmadığı ve kullanılıp-kullanılmadığına dair iddialar ortaya atıldı. Ne var ki ne bir önlem ne bir hazırlık gündeme gelmedi.

Yeterli düzeyde helikopter ve uçağımız yok ama Sayın Bakanlar olay yerine, keşfe özel uçaklarla peş peşe geliyor. Alana uçağın biri iniyor, biri kalkıyor.

Yine mesela yangın söndürmek için yedek bekleyen gölet var, su yok. Helikopterler dağ başındaki yangın için denizden su alıyor. Ne kadar trajik bir olay, ağlanacak halimize o kadar alıştık ki sıradan bir olaymış gibi görüyoruz.

 Orman yangınına yönelik Orman Bakanlığı var ama binlerce personeli, yüzlerce şubesi, altyapısı, alet ve edevatı olduğu halde bir türlü “bu işi doğru bir şekilde nasıl çözeriz, önleriz” tavrı ortaya konulamıyor.

SUSUZ GÖLET!

 Tabiat sorumsuzluğun ve ihmalkarlığın bedelini karşılıksız bırakmıyor. Gerçeklerle yüzleşemediğimizden olayın vahametini idrak edemiyoruz. Ödediğimiz bedelin, geri dönülmez yaralar açtığını fark edemiyoruz.

Ormanların ve tabiatın korunmasının insan hayatı ve varlık alemi için ne kadar önemli olduğunu bir türlü çözemedik. “İşin tabiatında var” deyip geçiyoruz. Evet, bu ülkenin; orman yangınları, depremleri, tersane ölümleri, maden patlamaları ve iş kazaları gibi kronik gerçekleri var. Bu saydıklarımıza daha başka örnekler verilebilir. Ne yazık ki bu gerçekleri görüp bildiğimiz halde ciddiyetine varıp gerekli hiçbir adım atılmıyor. İş güvenliğine yönelik pek çok kanun, yangınla ve depremle nasıl mücadele edileceğini dair talimatnameler olsa da karnemiz de çok zayıf. Yüzlerce maddelik genelgeler, yönetmelikler olmasına rağmen bu tür bir olayla karşılaşıldığında somut bir adım atılamıyor.

Kızılay çadır satışıyla, AFAD organizasyon boşluğuyla, THK daha başka şeylerle gündeme geliyor. Diğer kurumlar ayrı bir alem. Gerçek anlamda doğru kişileri doğru yerlere yerleştirmek gibi bir durum söz konusu olmuyor.

ORMAN’DA YOL!

Alet edavat ekipman her şey tamamsa bu defa yol yok! Mesela Hatay'da depreme müdahalenin geç olmasının sebeplerinden birisi, Belen geçidinin-otobanının yokluğu ve şehre alternatif giriş yolların olmamasıdır. Bu yokluğun ne kadar büyük felaketlere yol açtığını daha önce de ölümlü trafik kazalarıyla defalarca bedeller ödeyerek gördük. Belen yangınında da aynı durum söz konusu oldu. Yangına müdahale için her şey varsa, ormana girilecek yol yok.

Diğer illerden gönderilen yangın söndürme araç ve ekipmanları olay mahalline rahatça ulaşamadı. Dağlık bölgede kamyonlar konvoy oluşturuyor. O kadar yoğun trafikte birinin freni patlasa, yangına müdahale için gelen onlarca kişinin kazaya kurban gitmesi ihtimali ise bambaşka bir felaket.

 Evet ciğerlerimiz, ormanlarımız yanmaya devam ediyor. Bu ve bunun gibi afetlere mücadele hususundaki tedbirsizliğimiz bizlere; can, mal hatta oksijen kaybı olarak geri dönüyor. Afetlerle mücadelede görevli tüm kurumların önceden tedbir alıp hazırlıklı olması ve uygulaması şarttır. Felaket göz göre göre geliyor. Böyle giderse acılar acıları doğurmaya, canımız yanmaya devam edecek.