Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerde, günah işleyenlere hazırlandığı bildirilen şiddetli azaplara inanan kimse, din kardeşini bu tehlikeden kurtarmak istemez mi? Ona, azaptan kurtulmak yolunu göstermez mi? Bir âmânın yolunda kuyu veya ateş bulunursa, yahud bir kimse, başka bir dünya tehlikesine düşerse, bunları elbette bu kimseye bildirir ve kurtuluş yolunu gösterir. Kendi hâline bırakmazlar. O hâlde, daha elîm ve şiddetli ve sonsuz olan âhıret azâbını niçin bildirmesinler ve kurtuluş yolunu göstermesinler? Bildirmeyen ve göstermeyen, âhıret azâbını kabul etmiyor, inanmıyor ve kıyâmet gününe îmân etmiyor demektir.
Allahü teâlâ, kimseye karışılmamasını sevseydi, Peygamberleri göndermez, dinleri bildirmez, insanları İslâm dînine dâvet etmez ve diğer dinlerin yanlış, bozuk olduğunu haber vermezdi ve geçmiş Peygamberlere inanmayanları azaplarla helâk eylemezdi. Herkesi kendi hâline bırakır, kimseye birşey emretmez ve inanmayanlara azap yapmazdı. Allahü teâlâ, Müslümanlara [yânî İslâm devletine, insanların İslâmiyeti işitmelerine, Müslüman olmalarına mânî olan] kâfirler ile cihad etmeyi niçin emreyledi? Hâlbuki, cihadda kâfirler için eziyet ve ölüm olduğu gibi, Müslümanlara da vardır. Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde cihad için ve cihad eden devletler için ve şehîdler için fazîletler, meziyetler ne sebepten bildirildi?
Allahü teâlâ nihâyetsiz merhametinden dolayı, evvela Peygamberleri “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” sonra bunların yerine, Evliyâyı ve Ulemâyı dâvetci gönderdi. Bunların dilleri ve kalemleri ile sevaplarını ve azaplarını bildirerek, özüre ve behaneye yol bırakmadı. Allahü teâlânın irâdesini ve âdetini kimse değiştiremez. Hakîkati bilmeyenlerin ve görmiyenlerin sözü ile, nizâm-ı âlem bozulmaz.
Ne kadar şaşılır ki, kimseye karışmamalı, vicdânlara tecâvüz etmemeli diyenlerden ba’zıları, her biri başka yola sapmış bulunan Yehûdî, Cûkiyye, Berehmen, Mülhid, Zındık, Ermeni, [Mason] ve mürted kâfirleri ile iyi görüşüyor ve sevişiyorlar da, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” sünnetine, yânî yoluna yapışan Ehl-i sünnet vel-cemâ’ate mürtecî, gerici ve yobaz diyor ve (Cehennemden kurtulacak yalnız bunlardır) diye müjdelenen ve (Benim ve Eshâbımın yolunda yürüyenler yalnız bunlardır) diye medh-u senâya mazhar olan bu hakîkî Müslümanlara düşmanlık ediyorlar. Kâfirler ile sulh ve dostluk edip, bu doğru Müslümanları incitmekden ve bunları tahkîr ve yok etmekten zevk alıyorlar. Âlemlere rahmet olan Muhammed aleyhisselâmın izinde gidenlere düşmanlık, Kur’ân-ı kerîmde adâvetle emr olunan kâfirlere dostluk, nasıl vahdet-i vücûddur ve nasıl berâberlikdir? Bu düpedüz kâfirlik ve İslâm düşmanlığı değil midir?
Kimseye karışmamak dînimizde iyi olsaydı, kalbin bir günâhı inkâr etmesi, îmânın alâmeti buyurulmazdı. Nitekim, hadîs-i şerîfde, (Günah işleyeni, eliniz ile men’ ediniz, buna kuvvetiniz yetmezse, söz ile mâni’ olunuz. Bunu da yapamaz iseniz, kalbiniz ile beğenmeyiniz! Bu ise, îmânın en aşağısıdır) buyuruldu. Emr-i ma’rûf yapmamak iyi olsaydı, günah işleyen bir kavm helâk olurken, bunlara emr-i ma’rûf yapmayan âbid de, birlikde helâk olmazdı. Nitekim, bir hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ, Cebrâîl aleyhisselâma, filân şehri yerin dibine geçir, diye emretti. Cebrâîl, yâ Rabbî! Bu şehrdeki filânca kulun sana bir an isyan etmedi. Hep itâat ve ibâdet ediyor deyince, onu da beraber geçir! Zîrâ günah işleyenleri görünce, bir kerrecik yüzünü değişdirmedi) buyuruldu.
Doğru yolu bulmak için, emr-i ma’rûf ve nehy-i münkeri de yapmak lâzımdır. Yânî âyet-i kerîmede meâlen; (Ey mü’min kullarım! Emr etdiğim işleri, ibâdetleri yapar ve emr-i ma’rûf ve nehy-i münker eder iseniz, başkalarının yoldan çıkması, size zarar vermez.) buyurulmakdadır.
İmâm-ı Rabbânî
(Mektûbat: 4. cilt, 29. mektup)
GENEL
02 Ocak 2025KÖŞE YAZILARI
02 Ocak 2025GÜNDEM
02 Ocak 2025GÜNDEM
02 Ocak 2025GÜNDEM
02 Ocak 2025GÜNDEM
02 Ocak 2025GÜNDEM
02 Ocak 2025