Yeni yılın girişiyle beraber kamu ve özel sektör çalışanlarının maaşlarının yeniden belirlendiği bir zaman dilimindeyiz. İşçi sendikasından kimse olmadan, kamu ve işveren temsilcilerinin katılımıyla asgari ücret açıklandı. Zam oranı piyasa beklentilerinin biraz üzerinde gerçekleşse de verilen zam yine de açlık sınırının altında kaldı.
Memur zamlarında da aynı artış umudu olduysa da açıklanan oran, beklentilerin hayli altında kaldı. Büyük gürültü kopacak diye beklenirken anket sonuçları mı yoksa “ülkede her şey bir kişinin lütfuyla gerçekleşiyor” imajı verilmek istenmesiyle mi bilinmez bir gün sonra yüzde 5 daha artırıldı. Bir gecede ne değişti?
Bütün icraatlarda olduğu gibi maaş orantılarında da yalnızca seçime endeksli, sandığa yönelik bir çalışma yapıldığını söylemeye gerek yok.
YÜKSEK ENFLASYON
İşin püf noktasında esas sorulması gereken soru şu; neden maaşlara yüksek oranlarda zam yapılmak zorunda kalınıyor? Paramızın değer kaybetmesine paralel, iyileştirmeye etkisi olmayan bu artışı zorunlu kılan nedir? Cevap herkesin bildiği gibi basit; Ülkede yüksek enflasyon var, ekonomi kötü yönetiliyor. Bütçeyi sömüren, büyük oranlarda faize akan ödemeler var. İsrafın, hesap bilmezliğin daniskası yaşanıyor. Ekonomide bir türlü dikiş tutturulamıyor, yamalar kapanmadığı gibi bilakis daha da artarak devam ediyor. Türkiye, Arjantin ve Venezuela gibi dünyada en yüksek enflasyon oranına sahip ülkelerden birisi. Böyle olduğu için de ne kadar zam yaparsanız yapın alım gücü artmıyor.
Enflasyon rakamları ilgili kurumca her maaş döneminde düşük açıklanıyor. Rakamlarla oynanıyor, manipüle ediliyor, böylelikle çalışanlara düşük zam veriliyor.
Bu noktada TÜİK gibi bir kurumun açıklama yapmasına, açıkçası kimsenin yalancı şahitliğine de gerek yok. Çarşı pazara çıkan herkes iğneden ipliğe tüm ürünlerdeki fahiş zamları hissediyor ve görüyor.
Araç muayeneleri, pasaport, iletişim gibi kamunun alacağı vergilerde/gelirlerde yüzde 100 ile yüzde 300 oranında astronomik artışlar uygulanırken, kendi ödemelerine/ödevlerine gelince maliyeye yük olacağı, hazineyi sıkıntıya düşüreceği gerekçeleriyle ince hesapların içerisine giriliyor. Keşke faiz ödemelerini de bu kadar dert edinip, çözseler.
Ülkedeki kriz maalesef palyatif tedbirlerle atlatılmaya çalışılıyor. Fiyat sabitlenerek bazı kalemler sübvanse edilerek durduruluyor. Serbest piyasa ekonomisinde bazı sektörlere ve firmalara gözdağı verilerek, tehditle fiyatları sabitlemeye çalışıyorlar. Ama nereye kadar bu gidişata dur denilebilir ki.
EYT MUAMMASI
Geçtiğimiz hafta Emeklilikte Yaşa Takılanların (EYT) durumu da açıklandı. Ülkede 5 milyon 850 bin çalışanı ilgilendiren EYT’den 2 milyon 250 bin kişi emekli oluyor. Bu da yine çifte standartlı bir tavrın neticesi, yansıması. Sayın Cumhurbaşkanın geçmişte yaptığı bir konuşmasında, “Seçim kaybedeceğimi bilsem bile EYT çıkmamalı, bu ülkeye ihanettir” derken, bu kararın değişimindeki niyet de ortaya çıkıyor. Belli ki burada hedef, mağdur bir kitlenin mağduriyetini gidermek, adaleti sağlamak, hakkı iade etmek değil, sadece seçim endeksli bir çaba.
Senelerdir kulak tıkanan düzenleme, apar topar gündeme getirildi. Hazineye maliyeti, sosyal güvenlik kurumuna etkisi falan bir tarafa bir gün farkla kaçırılan emeklilik -8 Eylül 1999 tarihinde işe girenle 9 Eylül 1999 tarihinde işe giren arasında- 15-20 yıl gibi bir farkın olması da huzursuzluğu ve haksızlığı beraberinde getiriyor. Bu durum yeni tepkileri doğuracak gibi gözüküyor. Halbuki kademeli bir düzen ile herkese yansıyacak bir çalışma pekâlâ yapılabilirdi ve yaş sınırı konsa bile kimse bundan rahatsız olmazdı.
Biz bir yasayla ilgili dönüşten bahsediyoruz da kamuoyu değişik alanlardaki dönüşlere alışkın. Geçmişte Sisi’ye yapılan efelenmelerin sonucunda tokalaşma, Suriye’de Beşar Esad’a savrulan tehditlere zeytin dalı uzatıp görüşme talebi gibi bütün politikalarda rahatça ‘U’ dönüşü yapıldığı gibi burada da pekala yapıldı.
EMEKLİLER VE ASGARİ ÜCRET
Asgari ücrete verilen zam halen açlık sınırının altında ancak daha fecisi emeklilerin durumu. Emekli maaşlarının asgari ücretle orantılı şekilde sabitlenmesi gibi bir düzenlemeye ihtiyaç var. Bu kesim hayli ezdirilmiş, hayat standartlarının çok çok altında yaşamaya mahkum edilmiştir. EYT ile emeklilik hakkı elde etmiş olanlar bile alacakları maaşın düşüklüğü nedeniyle sevinemiyor ve emekli olmaktan çekiniyor. Kaldı ki emekli olanların maaşı yetmeyeceğinden ikinci bir iş yapmak zorunda kalacağı için istihdam açığının daha da artmasına neden olacaktır.
Memur, işçi ve emeklinin hakkını korumakla yükümlü sendikaların durumları da kamuoyunda tartışılır hale gelmiştir. Sendikaların renklendirilmesi(!) iktidarın arka bahçesi konumunda görünmesinden kaynaklanmaktadır. Önüne getirilen her teklife kayıtsız şartsız imza atan, üyelerin hakkını savunamayan, alınan kararları ayakta alkışlayan imajı, üyeleri açısından sorun teşkil ediyor. Sendikaları bu duruma düşürenler, yaklaşımlarıyla destekçilerini zor durumda bırakmaktadır.
Özetle, seçime ve uçuruma doğru dolu dizgin gidiyoruz. İktidar seçimi kaybedeceği korkusuyla elindeki bütün kozları oynuyor, feveran içerisinde telaşla yanlış adımlar atıyor, ülkenin geleceğini tehlikeye sokuyor. Sadece tribünlere oynuyor, ülkenin sorunlarına çözüm bulmak, kalkındırmak, refah seviyesini yükseltmek, kişi başına düşen milli geliri yükseltmek, acılara/yaralara merhem olmak, yerine günü kurtarma peşinde. Çalışanlara asgari değil insani ücret ödemek yöneticilerin temel/asli vazifesi olduğu unutulmamalıdır.
GENEL
25 Kasım 2024KÖŞE YAZILARI
25 Kasım 2024GÜNDEM
25 Kasım 2024GÜNDEM
25 Kasım 2024GÜNDEM
25 Kasım 2024GÜNDEM
25 Kasım 2024GÜNDEM
25 Kasım 2024